Şaşırt Beni! | İstanbul Moda Akademisi
 

İMA'da Yaşam

 

Şaşırt Beni!

Her şeyi olağan karşılıyor, gördüklerimizden tat alamıyor, baktığımız işlerde bir yenilik göremiyor olmamız belki de çağımızın en büyük rahatsızlığının başında geliyor. Düşünsenize… Her şey evimize ilk giren devasa kasalı bilgisayarlar ile başladı. Adını bile bilmediğimiz arama motorlarında çıkan tek tük sonuçlarla heyecanlandık, hatta onları ne yapabileceğimizi bilemedik. Ansiklopediler raflara kalkalı yıllar oldu. Sonra teknoloji küçüldü de küçüldü, cebimize girdi, artık her anımızı orada paylaşmadan duramaz olduk, hatta çoğu zaman sadece orada paylaşmak için anlarımızı fotoğraflamaya ve kaydetmeye başladık.

Hal böyle olunca çok fazla görsele, çok fazla yüze, çok fazla bilgiye, insana, ayrıntıya, detaya, aileye, ilgi alanına, yemek tarifine, kombin önerisine, parfüm tercihine, ruj seçimine maruz kalmaya başladık. Şimdilerde zihnimiz karman çorman bir halde, yolda gördüğümüzü gerçekten tanıyor muyuz anlayamıyoruz bile. Tanımıyorsak da çoktan onun hakkında belki de bir sürü bilgiye sahibiz. Çocuğunu, evini, kahvesini nasıl içtiğini, tüm detaylarıyla biliyoruz. Bilgiler, resimler havalarda uçuşuyor, gördüğümüz her kareyi iki saniyede baş parmağımızın iki hareketiyle “beğeniyor” ama iki saniye sonrasında hatırlamamak üzere geçip gidiyoruz.

Modada da durum bundan farksız değil. Sayısız kampanya görseli, editorial çekim, sosyal medya karesi, dergi kapağı, reklam videosu, backstage videosu, ana koleksiyon, ara koleksiyon, kapsül koleksiyon derken liste uzuyor gidiyor, hangi mevsimdeyiz, sene kaç, şimdi ne alıyorduk diye aklımızı iyice bulandırıyor, işin içinden çıkamaz hale geliyoruz. Snap videoları ile koleksiyonları 10 saniyede hatmediyoruz, Instagram’daki bulanık zoom’lu fotoğraflar ile kumaşı, dikişi, işlemeyi hiçe sayıyor, çoğu zaman sadece “fikir sahibi olmak” ile yetiniveriyoruz.

İçine girdiğimiz bu girdabın ve bilgi bombardımanının ise tek bir kazananı var bana sorarsanız; o da bizi şaşırtabilmeyi başaran isimler. “Şaşırtabilmeyi başarmak” diyorum çünkü bu günümüzde bence yakalanabilecek en büyük başarı. Artık lüks bir gece kıyafetinin altına spor ayakkabı giymek de olağan, kaçık çorap ile binlerce liralık couture bir elbiseyi taşımak da. Peki nedir bizi şaşırtan? Kesinlikle sadece basit bir kafamızı çevirtme hareketinden bahsetmiyorum. Çok daha köklü ve olumlu bir hissiyat üzerinden şaşırtılmaktan bahsediyorum. Bu sorunun cevabını tam olarak bulabilmiş değilim ancak mekanikleşmekten öteye gidemeyen bir algıya sahip zihinlerimizin “ruhu olan” her işi üzerindeki ölü toprağını kaldırıp atacak kadar büyük bir hızda fark edebiliyor olduğunu keşfettim diyebilirim. Örneğin, tufan etkisi yaratan Alessandro Michele’nin Gucci’sinde durum tam da bundan ibaret. Şairane ruh, tasarımların en ince işlemelerine geçerek hayat buluyor ve tüm moda dünyası bu isim önünde saygı ve şaşkınlıkla ayağa kalkabiliyor.

Şaşırtın.

Özetle bu zamanda ne yaparsanız yapın ama izleyiciyi şaşırtın. Ona etrafında baktığı ama göremediğini gösterin. Köklerinde olan ancak hıza yenik düşmüş dna’larını hatırlatın. Sadece giymek için değil, sahip olmak için heyecanlanacağı parçaları yaratarak hayatına değer katın.

Sevgiyle,

Rüya Büyüktetik