Moda, yaşam biçimlerimizin, özlem duyduklarımızın, bizleri etkileyen sosyal ve politik olayların, savaşların, doğal afetlerin bir yansıması genellikle… Kimi zaman rahatsızlık uyandırıyor, kimi zaman iletişim sağlıyor, kimi zaman ise ilham veriyor. Moda, gelişmekte olan kişiliğimizin dışa vurumu değil midir aslında? Üzerinde SOMA yazan bir tişört düşünün mesela. Bu tişört onu üzerinde taşıyan kişi ile ilgili birçok şeyi ele veriyor; o kişinin görüşlerini, düşüncelerini adeta elle tutulur hale getiriyor…

2015 tüketici trendlerine bakacak olursak tişörtün üstlendiği rolü artık şirketlerin üstlenmesi gerekiyor. Nitekim MSL Group tarafından yapılan araştırmalara göre, Y Kuşağı’nın %73’ü şirketlerin toplumsal konularla ilgili bir duruş ortaya koyması gerektiğini ve başkalarını da etkileyerek katılımcılığı artırması gerektiğini düşünüyor. Başka bir deyişle, tüketici şirketlerden sosyal sorumluluk ya da sürdürebilirlik projelerinin çok daha ötesinde bir toplumsal katkı bekliyor.

“Brand Stands” (marka duruşları) olarak adlandırılan bu trend, markaların örneğin ayrımcılığa veya hukuksuzluğa karşı durması, “bizim görüşümüz bu, gelin siz de yanımızda yer alın” demesi anlamına geliyor. Moda sektöründe Marc Jacobs, Banana Republic, Levis, GAP ve Nike bunu başarılı bir şekilde yapabilen markalar arasında yer alıyor. Hak eşitliğini desteklediklerini her fırsatta ifade eden bu şirketler örneğin Amerika’da eşcinsel evlilik lehine bir mahkeme kararının açıklanmasını takiben, bu karardan duydukları memnuniyeti dile getirmişlerdir.

Gündemdeki bir toplumsal mesele hakkında çıkıp konuşmak, “Hayatta bi duruşumuz var arkadaş!” demek aslında her babayiğidin harcı değil, çünkü markanızı alıp bir tartışmanın tam göbeğine koyuyorsunuz, ama Nelson Mandela’nın dediği gibi “cesaret, korkunun yokluğu değil, korkuya karşı kazanılan zaferdir”…

Yazı:

Selda Susal Saatçi

Stratejik İletişim Danışmanı, askbmm Consulting Danışma Kurulu Üyesi