İkonografi: Ricard Avedon | İstanbul Moda Akademisi
 

İMA'da Yaşam

 

İkonografi: Ricard Avedon

Vanity Fair’e göre fotoğrafçılığı hikaye anlatıcılığı olarak kullanan Richard Avedon, Peter Beard’ın da fotoğrafçılığa başlamasını tetikleyen idollerden. Ve tabii daha nicelerinin. 20. yüzyılı fotoğraflarıyla arşivleyen Avedon’un, aslında moda dünyasının birçok dâhisi gibi kıyafetlerle ilişkisi küçük yaşlarda başlıyor.  Babası Jacob Israel Avedon’un 5. Caddedeki dükkanında moda kavramının ilk denklemlerini çözmeye başlayan fotoğrafçı, kısa sürede tutkusunun ne bu kıyafetleri yaratmak ne de onları satmak olduğunu anlıyor. Avedon 12 yaşına geldiğinde tek amacının, anı dondurmak olduğuna karar veriyor. Felsefe ve şiire olan yatkınlığı onu Columbia Üniversitesi’nde elinde fotoğraf makinesiyle felsefe ve şiir okumaya itiyor. Fakat tam bir sene sonra, tarihler 2. Dünya Savaşı’nı gösteriyor ve Avedon okulu bırakıyor. Denizci Birliği’ne katılan Richard, yine tutkusunun peşinden gidiyor ve orduya katılanların kimlikleri için vesikalıklarını çekmeye başlıyor. Geri dönüşünde artık tek tutkusunun fotoğraf olduğuna karar kılan Avedon, Alexey Brodovitch’in  (Harper’s Bazaar’ın sanat direktörü) de eğitmenler arasında bulunduğu School for Social Research’te fotoğrafçılık dersleri almaya başlıyor. Kısa zaman içerisinde Harper’s Bazaar’ın kadrosuna dahil olan Avedon, alametifarikası hareketli kareleri için startı veriyor. Yıllar sonra bu hareketlilik The New Yorker tarafından “Avedon Bulanıklılığı” olarak literatüre geçiyor.

Stüdyo bir dans pisti, modellerse dans partnerleri… Fotoğrafçılık addedilen şeyse yüksek ritimde çalan bir müzikte durmadan dans etmek gibi.. Avedon’un herhangi bir işine baktığınızda arkadaki müziği duyabilir, Richard’ın tam olarak hangi pozda deklanşöre bastığını tahmin edebilirsiniz. Hatta işi bir adım daha ileriye götürüp psikolojik analizler de yapmaya başlayabilirsiniz. Zira setlerinden birinde bulunmuş olsaydınız karşısındakinin ruhunu gözlerinden emdiğini ve tüm öğrendiklerini fotoğraflarına yansıttığını bilirdiniz. 1955’teki Dovima With Elephants’ın ardından Avedon da fotoğrafları hakkında bir itirafta bulunuyor: “Sanırım çektiğim fotoğrafların hepsi aslında sadece benim portrelerim.” Fotoğraflarında 4. boyutu yakalamaya çalıştığını söyleyen fotoğrafçı, işlerine kattığı psikolojik boyutla zaman zaman editörlerini mutlu etmekten ötede seyrediyordu. 1949’da Dorian Leigh’i gözyaşları içerisinde fotoğraflayan Avedon’a editörü Carmel Snow’un tepkisi; “Kimse Dior bir şapka giyerken ağlamaz.” olmuştu. Fakat dilinden anlayan bir editör bulduğunda (buradaki gizli özne tahminleriniz üzere Diane Vreeland’den başkası değil.) Avedon önlenemez yükselişini yaşamaya başlamıştı. 1965 yılında, Diane’in Genel Yayın Yönetmeni oluşundan 3 yıl sonra, Vogue ile anlaşan Avedon, o zamana kadar moda dünyasının katiyetle karşı durduğu birçok kuralı yıkmayı başarmıştı. Vogue’un sayfaları ve Avedon’un estetiği Twiggy ve Penelope Tree gibi modelleri dönemin ikonları haline getirip dergi sayfalarınaysa beklenmedik bir çocuksuluk katmıştı. 1988’e kadar Vogue çatısı altında çalışıp bir yandan da kişisel işleriyle fotoğrafçılık dünyasını sarsan Avedon, Anna Wintour’la beraber dergiye de veda etmek durumunda kaldı. Gözlerini yumana kadar hayata objektif arkasından bakmayı tercih eden fotoğrafçı, 2004 yılına kadar The New Yorker için çalışmaya devam etti. Ve fotoğrafçılarını kaybetmelerinin ardından The New Yorker’ın yorumu: “Eğer 20. yüzyıldaki yaşam şekli merakınızı cezbediyorsa dönüp dolaşıp geleceğiniz yer Richard Avedon’un fotoğrafları olacaktır.” oldu.