
Yeni (aslında eski) adıyla Saint Laurent, Hedi Slimane’ın kanatları altında hiç olmadığı kadar emin adımlarla ilerliyor. Slimane’ın 2012’de modaevini devralmasıyla attığı radikal adımlar, markaya son 3 yılda sağlam ve sürekli artan bir satış grafiği getirmesinin yanında, en çok arzulanan, ‘tweet’lenen ve Instagram’da paylaşılan isim sıfatını da bahşetti. Zira geçtiğimiz sene içerisinde Yves’in hayatına iki farklı yönetmenin objektifinden bakma fırsatı bulan biz, modanın sade vatandaşları aslında başında işlerin hiç de bu kadar pürüzsüz gitmediğine şahidiz. Markası henüz hala kendisine aitken büyük buhranlara gel gitlere, başarılara imza atan Yves, amansız eleştirilere de göğüs gerdi ve 90’larda şirketiyle beraber kişisel iflasın eşiğine gelen tasarımcı ipleri devretmeyi kabul etti.
Son birkaç senedir muhtemel bir pazarlama tekniği olarak apaçık paylaşılan Yves Saint Laurent’in moda mirasında 90’lar sonu 2000’lerin başı bir türlü aydınlanamadı. Yves’in hazır giyimden elini eteğini çekip sadece couture koleksiyonlarına söz geçirebildiği, Alber Elbaz ve Tom Ford’un markayı bir düzene oturtmaya çalıştığı yıllar bu 3 isim arasındaki soğuk savaşın da baş gösterdiği tarihlerdi.
Yves Saint Laurent’daki kısa hükümdarlığında Alber Elbaz, Yves’in ayak izlerini takip edip sanattan dem vurmaya devam etti. 1999 İlkbahar-Yaz koleksiyonunda güçlerini Mario Sorrenti ile birleştiren genç Elbaz, dönemin en sinematografik kampanyalarından birine imza attı fakat Gucci Group’un yönetimine geçen marka sonuçlardan hala memnun değildi. Tasarımlarında güne ve günün kadınına odaklanan Elbaz’ın yarattığı memnuniyetsizlik hiç vakit kaybetmeden Gucci’de erotizm rüzgarları estiren Tom Ford ile değiştirildi. Bu sırada bunaltıcı YSL deneyiminin ardından Elbaz moda ile ilişkisini toptan kesip tıp okuma planları yapmaya başladı.
Yves Saint Laurent safında ise Ford’un güçlü silueti (her ne kadar 2000 ilkbaharındaki ilk defilesiyle iyi eleştiriler almış olsa da) Yves kadınından uzakta seyrediyordu. Ve tabii Tom’un sırtındaki aşırı yük Yves’den aldığı nefret enerjisiyle daha da perçinleniyordu. Tasarımcının Saint Laurent’deki ilk yıllarında şimdiye kadar tek bir Gucci tasarımı bile görmediğini iddia eden Yves, Tom Ford’un kendisi için var olmadığının altını çiziyordu. Son damla ise ilk şovun ardından Tom’a gelen bir mektup oldu: ‘Hayatımın şaheserini dakikalar içerisinde yok ettin. Yves.’
Seneler sonra Yves Saint Laurent deneyimini hayatının en kötü anları arasında sayan Tom, Ford ilerleyen yıllarda verdiği röportajlarında Yves ve Pierre Bergé’den ‘Nazi askerleri gibiydiler’ diye bahsetmekten de çekinmiyor. Bu sırada hem Gucci hem de YSL için eş zamanlı tasarlayan Tom Ford, seksi kadınını iki markaya da eşit miktarlarda dağıtıyor. Steven Meisel’la çalıştığı kampanya fotoğraflarında bugünün siyah beyaz estetiği hüküm sürse de günümüz asiliği ve arzulanırlığı perde arkasından el sallıyor. Ve günün sonunda Tom Ford, Yves Saint Laurent çatısı altında Saint Lauren’i taklit edip Gucci estetiğini markaya empoze etmeye çalıştığına dair yorumlardan kurtulamıyor. Ve 2004’te emekliliğini açıklayarak inzivaya çekiliyor.
Günümüzün iki büyük tasarımcısını bir zamanlar meslekten çekilmeye iten Yves Saint Laurent moda dünyasının en çalkantılı markası olmaya devam ediyor. Tom’un ardından gelen Stefano Pilati eleştirmenler tarafından kah göğe çıkarılıp kah yere vurulsa da Pierre ve Yves ikilisini mutlu etmeyi asla başaramıyor. Yves’in ardından en uzun süre markanın başında kalan Pilati’nin peşinden markaya geri dönen (daha önce de Slimane marka çatısı altında çalışmıştı) Slimane’ın radikal kararlar alma politikası belki de markayı Yves’in kötü enerjisinden kurtarıp Saint Laurent’in yaratıcı ve heyecan uyandıran haline döndürmesi olarak tercüme etmeliyiz.