
16 yaşındaki yeğenim telefonda: “Yengeciğim, arkadaşımın hem gözaltları hem göz kapakları çok koyu; neredeyse mor. Kapatmak için fondöten sürüyor ama sen ne önerirsin?” diye soruyor. Güzellik üzerine yazıyor olmanın verdiği coşkuyla atılıyorum, “Ay deli misiniz? Göz çevresine niye fondöten sürüyorsunuz?” Sonra aynı coşkuyla devam ediyorum, “Göz kapaklarında baz ve gözaltlarında önce turuncu bir kapatıcı kullanıp morlukları nötralize etmesi lazım; sonra üstüne makyajını yapsın.” Yeğenim gülücükler ve teşekkürler eşliğinde telefonu kapatıyor. Ben derde çare sunmanın haklı gururu içinde gülümsüyorum. 30 saniye sonra kendime geliyorum: 16 yaşındaki bir kıza baz kullanmasını, kapatıcının altına renk düzeltici sürüp sonra mı makyaj yapmasını önerdim? Çok genç yaşta makyaj yapılmasına her zaman karşı olan ben, böyle doğrudan soru geldiğinde, tavsiye verdim.
Eyvahlar olsun!
Ama bir yandan da, kız çok mutsuz. Muhtemelen dergilerde, Instagram’da, Snapchat’te gördüğü o kusursuz(!) makyajlı yüzlerden biri olmak istiyor. Ya da belki de sadece gözlerinin daha güzel gözükmesini… Kişinin kendini gerçekten kötü hissetmesine neden olan, belki de tamamen genetik bir durumu, birazcık makyaj hilesiyle düzeltmek istemesi çok mu kötü?
Genel prensip olarak herhangi birinin 22-23 yaşından önce ten makyajı yapmasına karşıyım. Çünkü cildin henüz genç olmasından kaynaklanan bir güzelliği, natürel bir ışıltısı var ve hiçbir makyaj bunun önüne geçmemeli. Ama makyaj yapma yaşının 12-13’lere düştüğü günümüz gerçekliğinde “Yapmayın!” diye nereye kadar diretebiliriz?
Belki de yapmamız gereken bambaşka bir şeydir!
Örneğin, etiket okumayı öğretebiliriz. Cildine süreceği her ürünün etiketini inceleyerek, – doğal ya da sentetik – hangi maddelerin vücuduna değmesine izin verdiğini bilip, seçimlerini farkındalıkla yapmasını mesela… Makyajın bir ihtiyaç değil, bir eğlence aracı olduğunu ya da… Cildini temiz tutmanın, çevre kirliliğinden ve güneşten korunmanın önemini… Güzelliğin %90’ının cilt bakımı, sağlıklı beslenme ve bol sudan geçtiğini…
Kendimize de öğreteceklerimiz olabilir. Mesela biraz makyajın dünyanın sonu olmadığı gibi. Biraz hoşgörünün gençler üzerinde daha etkili olabileceğini…
Benzer yollardan geçmiş, benzer tepkiler görmüş olduğumuzu hatırlatmak gerek kendimize. Her bireyin başkalarının doğrularından değil, kendi yanlışlarından hayatı öğrendiğini de unutmamamız gerek. Kendi özendirici davranışlarımızı gözden geçirip, sadece “Ama sen daha çok gençsin,” demenin çözüm olmayacağını görebilmek belki de…
Belki de bu işleri, bu kadar büyütmemek gerek.
Yine de bir atasözü der ki “Ağaç yaşken eğilir”, yani gençken öğrenmek, değişmek daha kolaydır.
Ben artık o kadar genç değilim canım! O yüzden “O elindeki fondöteni bırak, sen daha 16 yaşındasın”
Ahucan Çeken – enguzelsensin.com
@enguzelsensin_official