
Himalaya’ların en yüksek noktasındaki kadar çetin rüzgarların olduğu moda dünyasında yolunuza devam edebilmek için bir Zen rahibi kadar sabırlı olmalı ve attığınız adımlara güvenmelisiniz. Çetin yükseklikleri büyük bir metanetle tırmanan tasarımcılardan Aslı Filinta, bu yolda meditasyonu olmazsa olmazları arasına ekliyor. Fuar zamanı yoğunluğunda kaybolan tasarımcı, başını çalışma masasından kaldırdığı anda sorularımızı sıralıyoruz. Ve bakın ne cevaplar alıyoruz.
Tasarımcı olmaya karar verdiğiniz ilk anı hatırlıyor musunuz?
Aslında ben tasarımcı olmaya karar vererek tasarımcı olmadım. Yaptığım şeyler beni bu yola sürükledi. Tasarlarken anı seçerek tasarımcı oldum. Yani bu işin meyveleri o vaktimi geçirmeyi çok sevdiğim tasarlama sürecinin sonunda kendiliğinden geliyor; tasarımcı olmak, bilinmek, beğenilmek, ünlüleri giydirmek, hatta para kazanmak… Önemli olan işin sonundaki meyveye değil, ‘yapma’ işlemine konsantre olmak.
Bu süreçte sizi en çok zorlayan ne oldu?
‘Zor olan’ olmuş bitmiş gibi sormuşsunuz, ama asıl bu sürecin hiç bitmiyor olduğunu anlamak zor oldu.
İstanbul, genç bir tasarımcının hayatında ne kadar önemli?
İstanbul veya New York gibi etkenlerle hiçbir şeyi, sınırlamayı sevmiyorum, yapmak isteyen bir yolunu buluyor. Her şeyin önemini anlayabilmek, hatta değerlendirmek insanın kendi başarısı bence.
Bir tasarımcının eğitimli olup olmaması başarısını ne kadar etkiler?
Ben Bilkent Üniveristesi Ekonomi Bölümü mezunuyum, daha sonra New York’ta Parsons The New School’dan dersler aldım. Aldığım her dersi de sonunda bitiremeden bıraktım. Eğitim, belirli sınırlar getiriyor diye düşündüm yıllarca ama çoğu konuda da okuluna gitseydim kendim keşfederek bulmak zorunda kalmayacaktım dediğim zamanlar oldu. Bu yüzden bu soru hakkında çok net bir cevabım yok.
İstanbul Moda Akademisi’nin, Türkiye moda sahnesinde yaptıklarını nasıl buluyorsunuz?
Beni ilk İMA’ya bağlayan Seda Lafçı oldu. Onun vizyonu, iş hayatına, tasarımcılara ve öğrencilere yaklaşımını çok beğeniyorum. Marka olma konusunu, Türkiye’de en iyi bilenlerin başında olduğunu düşünüyorum. Haliyle yönetim böyle olunca sağlam bir ekip ve kadro ile çok eğitici ve başarılı isler yapıyorlar. Bu yakınlarda işi beraber öğrenip, uyguladığım iş anlamında da her konuda ortak ilerlediğim arkadaşım Feride Tansug ders veriyor IMA’da!
İstanbul’un modayla bir anılabilmesi için yapılması gerekenler ne sizce?
Moda sektörünü son birkaç yılda keşfettiğimizi göz önünde bulundurarak, zamanın gücüne saygı duymalıyız her şeyden önce. Yol x Zaman formülünü uygulamalıyız.
Yaratım süreciniz nasıl işliyor? Önce hikaye mi, yoksa malzeme mi şekilleniyor?
Önce desen çıkıyor, mutlaka bir hikayesi oluyor daha sonra malzeme ve renkler…
Tasarımlarınızda asla kullanmam dediğiniz ne var?
Daha önce başkası tarafından kullanılmış olan tasarımı kullanmam.
Çalışırken neler dinlersiniz?
Dönem dönem değişiyor… Bu aralar sahne kıyafetleri tasarladığım müzisyenleri dinliyorum. Bunların başında China Moses ve 123 band’den Dilara var!
Favori tasarımcılarınız kimler?
Junya Watanabe
Rutin bir gününüz nasıl geçiyor?
Fuar dönemleri çok yoğun bir tempo içinde ağır işçi seklinde çalışarak. Sabah ve akşam 20’şer dakika yürüyüş yapıyorum, arada da köpeklerimle kafamı dağıtıp tekrar işe dönüyorum. Açıkçası şu anda fuar dönemi olduğu için, normalde nasıl bir hayatım olduğunu bile unuttum!
Moda endüstrisinde bir şeyi değiştirme şansınız olsa bu ne olurdu?
Koleksiyonları yılda tek sezona düşürürdüm.
Peki neyin asla değişmesini istemezdiniz?
Paris hep moda şehri olarak kalsın lütfen.
Yolun başındaki tasarımcılara bir öneriniz var mı?
Yaratıcılık, aklın ve kalbin ortak noktasından doğar. İşe yeni başlayan genç tasarımcılar, iş kısmında aklın yettiği yerde duyguları susturmak gereken noktaları öğrensinler, ben çok geç öğrendim. Yaratıcılıklarını işe dönüştürmek istiyorlarsa, “İş hayatında duygu yönetimi” öğrensinler ve mutlaka meditasyona başlasınlar. Meditasyon yaptığın zaman “asıl yaratıcılık nedir?” sorusunun cevabını yeniden keşfediyorsun.