How Fast Is Fast-Fashion? | İstanbul Moda Akademisi

How Fast Is Fast-Fashion?

Hepiniz görüntüleri izlediniz, yazılanları okudunuz; geçtiğimiz günlerde bir perakende moda markasının bir Fransız “haute-couture” markasıyla yaptığı işbirliğinin meyvesi olan ürünler saniyeler içerisinde, insanların birbirini ezdği bir alışveriş deneyimiyle, tükendi. Manzara böyle olunca, “hızlı-moda” olarak adlandırılan perakendeciler ve dolayısıyla günümüzde giderek hızlanan sektör hakkında birkaç cümle yazmamak olmazdı.

 

Günümüz, mütemadiyen hızlanan, filmlerde hayran hayran izlediğimiz o “gelecek” kavramına hızla yaklaşıyor. Evet, henüz uçan arabalarımız ya da bizi büyük dertlerden kurtaracak akıllı gardıroplarımız yok; ancak, bilgiye erişmek, fotoğraf ve video yayınları sayesinde, bir hayli kolay. Hal böyleyken dünyanın diğer ucundaki bir defileyi canlı yayında izleyebiliyor, sokak stilinin göz alıcı örneklerini en ince detayına kadar görebiliyor, fikirlerimizi binlerce insanla anında paylaşabiliyoruz. Modeller milyonlara ulaşan Instagram takipçileriyle yaşamlarının her anını paylaşıyor, editörler defile ve özel davetleri Periscope üzerinden canlı yayınlıyor, blog yazarlarının sayıları artıyor, etki alanları genişliyor. Peki ya markalar, özellikle tasarımcılar, bu hıza nasıl ayak uyduruyor?

 

Moda markaları, kendi dijital varlıklarını gün geçtikçe arttırırken en son çıkan uygulamaları ve yükselen trendleri radarlarında tutmayı ihmal etmiyorlar. Ancak koleksiyonlar, temalar, tasarımlar derken yaratıcı sürecin nihayetinde kavuştuğumuz değerler o kadar hızlı tüketiliyor ki, uzun uğraşlar sonucu yaratılan dünyanın anında çöpe dönüşmesi endişesi pek çok tasarımcıyı derinden etkiliyor. Bir takvim yılı içerisinde yaz ve kış, resort, haute-couture gibi farklı koleksiyonlar sunmaya çalışırken bir yandan da, tam olarak bu hızlı tüketim ve hep daha fazlasının istenmesi nedeniyle, yeni dünyanın gerekliliklerini yerine getirmeye çabalayan tasarımcılar sendeliyor hatta moda sahnesinden düşüyor. Raf Simons ve Dior ayrılığı, yaratıcı sürecin gerektirdiği özümseme, analiz ve hazırlık aşamalarını layığıyla yerine getiremediğine inanan bir dehanın aramızdan kayıp gitmesi değil de ne?

 

Başa dönelim ve bitirelim. Bir Fransız “haute couture” devinin en üst seviyede özen, bol sabır ve olabildiğince zaman gerektiren ürünlerine sahip olmak yerine konsantrasyonu seyreltilmiş, hızla tüketilebilecek ve yarın yerine yenisi gelebilecek versiyonunu üç saniyede raflardan silip süpüren “hızlı-moda” tüketicileri oyunun kurallarını yeniden yazıyor gibi. Bize düşense bu yeni kuralların çerçevesinde kendi oyun planımızı belirlemek ve çok sevdiğimiz iki kavram olan moda ve teknolojinin birbirine zarar vermek yerine bir arada var olabilmesini sağlamak.

 

Koray Caner – Blogger ve Moda Yazarı